Günah birleştiricidir. Benzer hikayelerle, eş cezalarla işleyerek kardeşlik duygusu bile yaratır. Önce birleştireceksin ki yalnız kalmaktan korksunlar. İnsanları günahla çağırabilirsin. Günahlarıyla onları meydanlara toplar, meydanlarda asar, evlerine, bir göz odanın içine kapatırsın. Sesleri çıkmaz. Günahın meydanlardan taşan devasa halk çemberleri, boynunu saran bizzat kendi ellerine kadar sistematik biçimde büyüyüp küçülebilir. Utanma/utandırılma, suçluluk duygusu/suçlanma, sabır ve beklentiler, savunma, kırılganlık, kıskançlık. Günahın daimi askerleri seni olduğun yerde ortaladı yine. Seçeneklerini okuyorlar:
Ya unutacaksın.
Ya da unutacaksın.
Hafızanı emrine veriyorlar çünkü ancak böyle yola devam edebilirsin. Ama onun da kendine ait doğası var: Dengesiz. Söz dinlemez. Şaşırtıcı, hatta şok edici. Emri alır gibi yapar ama alacakaranlıkta verdiğin o gizli şeyleri nereye koyup ne zaman yeniden gözünün önüne çıkaracağı hiç belli olmaz. Yine de rahatlatıcı duyuluyor. Bak, işlediğin günahı unuttun bile. O yüzden gittin yeniden işledin. Unutmanın şifalı kucağında uyuyup uyanmanın yolunu buldun nasılsa: Kaydetme hakkını hafızana tanımıyorsun, günahın tanımına uyan ne varsa hatıralarına işlenmeden siliniyor. Kaydedilmeyen koca bir dünya büyüyor orada.
Hafızaya alınmayan dünyanın içi irili ufaklı, türlü günahla dolu. Şeytanın dünyası kışkırtıcı, yapışkan. İmgelerle, hayallerle, vaatlerle dipdiri. Varlıklarla, maddelerle, fikirlerle dev bir uyaran. Hayır. Akıl bunu reddedecek. Bulaştığın o pis işler, pis düşünceler ve pis insanlar. Beden ne halt yediyse yedi, hiçbiri hafızaya kaydedilmeyecek. O her daim temiz kalma hakkını tüm gücüyle kendinde bulacak.
Hafızanın çekmecelerinin içine ittirilmiş ya da silinmek üzere kutulanmış günahların var. Buna mesai harcıyorsun. Aklının içinde, günahın çıkış yollarının önüne labirentler kuruyorsun. Birikip taşmalara karşı barajlar. Bir daha yapmayacağım, bir daha günaha bulaşmayacağım diye diye kendini buz gibi zırhlara sardığın geceler var, unuttuğun için dünyaya mutlulukla yeniden karıştığın sabahlar.
Elbette çökmeler olur, sözler bozulur. Zırhın kırılır, bedenin yeniden ateşlenir. Tıpkı bir başkasıymış gibi kendini tepeden izleyerek arzularının yangınları içinden yürüyüp geçersin.* Sonradan boğazını saracak ellerin kendinin olduğunu bile bile gözünü karartır, hasretle günaha uzanırsın.
Arzuyla, pişmanlıkla, unutmayla örülü döngünde hiç durmadan ikiye bölünüyorsun. Kendini ezip geçtiğin yerde ezen de sensin, ezilen de.
Olsun.
Hafıza değiştirilen bir şey. Her şey yeniden uydurulur, yerine oturtulur. Mantık bunun için var. Hikayeler yaratmayı, onlara inanmayı en başından beri severiz. Sartre, “Kendini aldatmanın içinde yaşamak mümkündür,” diyor, “ama bu düzenli ve kendine özgü bir yaşam tarzı gerektirir.” Kılıflar bulunur, maskeler takınılır, iç ses susturulur, kimbilir kaç tane var içeride ondan. O “düzen” için belki listeler yapılır:
Telafi ettiklerim.
Yakında telafi edeceklerim.
Unuttuklarım.
Mıhlanmışlar.
Uyutmayanlar.
Umrumda olmayanlar.
Günahların yeni bir deri gibi üstüne yapışıp kalıyor zamanla. Giyip çıkarmaya zahmet bile etmiyorsun artık, aynı bedende, birliktesiniz. Hafızan bir öğütücü gibi çalışmak üzere günahların saklandığı büyük, tek bir kutuya dönüşüyor. Capcanlı, zehir gibi bir mekanizma olmalı ki savaşı bırakmasın. Çünkü günah üstü örtüldüğünde bile her an saldırmaya hazır kaplan. Telafi edilenler sessizdir belki ama bir türlü unutulmayanlar, aklın huzursuz yaratıkları, susmayı bilmiyorlar. Hafızanın başa çıkamadığı şeytanlar onlar. Şeytana kendi ellerinle aklının sarayını, hafızanı verdin böylece, anlaşma anlaşmadır.
Günah incelip derinin üstüne ikinci bir deri gibi oturduğu yerde bir bakış açısına dönüşür, süregelen bir yaşam tarzı olur. Algının kapıları günaha davetlere açıldıkça, hafıza geriye ittirme ve silme işini sürdürür. Sartre’ın dediği gibi bu iş tam zamanlı bir tertibe oturur. O esnada içinde yaşadığın deriyi okşarsın sen de usul usul. Gittikçe bundan hoşlanarak ve her şeyin yolunda olduğunu kendine fısıldayarak. Yarattığın döngüden, düzenden, işbirliğinden memnunsun. Ama şu hiç susmayanlar da sussa keşke. Sabah yine hiçbir şey olmamış gibi dünyaya karışsan.
* “Arzularının yangınları içinde yürür insan.” William Blake
*
Bu yazı ilk kez 2019 yılında Altzine'nin "Hafıza ve Günah" temalı sayısında yayımlanmıştır.
Comments