Hasta olduğun için değil, hayatta olduğun için öleceksin.* Dünyanın derdini, kendi derdin ettiğin ve hatta bunu en büyük derdin yaptığın halde gene de uçuk mavi bir hasretle yaşama sarıldığın için öleceksin.
Sarı bir akrep gördüğünde, Piraha kabilesini ve yaşamlarını keşfettiğinde ya da kafese tıktığımız muhabbet kuşlarının özgür yaşamlarında birbirlerini nasıl kusursuz bir gayretle kolladıklarını öğrendiğinde büyülenmenden bıktım usandım. Yaşama bir çocuk gibi şaşarcasına bakakalmana** tahammül edemiyorum. Gözlerindeki doymak bilmez iştah ve merak beni çıldırtıyor. Onları sabit tut, gözlerini sabit tut diyorum sana! Tek bir noktaya ölü gibi, gözlerinin içindeki fer sönene, gözyaşların kuruyana kadar bak. İçinin tükendiğinden emin olmalıyım. Bir kukla gibi, bir korkuluk gibi kof oluşun kendimi güvende hissettirecek, ancak o zaman biraz olsun arkama yaslanabiliyorum.
Davranışlarını önceden kontrol edebilmeliyim. Üstüne, aynı tas aynı hamamdan ve sımsıkı örümcek ağlarından kara bir örtü sereceğim. Renklerini sevmiyorum. Duyuyor musun beni?
Maymun iştahlısın. Bir yandan heykel oyarken, bir yandan yazı masasına kapanmak da nereden çıktı? Bir yandan viyolensel çalarken, bir yandan saat tamir etme hevesi ha? Kim öğretiyor sana bunları? Bana içindeki dirimden, yaşama hevesinden, yaratma uğraşından filan bahsetme.
Kendini tek bir şeye ver. Odaklan. Uzmanlaş. Kuralların olsun. Belirli sınırların dışına taşma. Faydalı bir yazar ol. Uslu bir ressam ol. Kanatları kırpılmış bir dahi ol. Sana sertifikalar vereceğim, seni mezun edeceğim, sana iş bulacağım, sana prim ödeyeceğim. Yetmiyor diyorsan seni halkın, devletin sanatçısı yaparım. Taşınabilir bir değer olacaksın, kıymetini bil. Yarışmalara sokacağım seni, reklam filmlerinde oynayacaksın, ödüller alacak, ünlü olacak, tarihe geçeceksin. Tarihin yazdığı en iyi cam ustası sen olacaksın, sana söz. Sana bu üstünlüğü kendi ellerimle vereceğim. Ta ki, senden alıp bir başkasına verene kadar. Bana, sanatın ve yaratmanın bireyselliğinden, benzersizliğinden, ölçülemez oluşundan bahsedip durma. İşte bunlar hep o ele avuca gelmez, olur olmadık zamanlarda havalanıp uçan ruhunun işleri. Doymak bilmiyor arsız. Sileceğim onu.
Her şeyin bir standardı, bir oluru var. İlla yaratacaksan da benim alçak zevklerime göre yaratmanı istiyorum. Benimle, anladığım, algıladığım seviyede konuş. Sorduğun sorulardan, daldığın derinlerden kurtaracağım seni. Geleceğin çocuklarına mektuplar yazıp durmaktan vazgeç.
Senden tek bir şey istiyorum: Bana uy. Benimle yürü. Ben durduğumda, bir sonraki emrime kadar dur.
Sessizliği sevdiğini, sessizliğin içinde başka bir şenlik bulduğunu söylüyorsun. Oysa ben sana konuşma özgürlüğü veriyorum: Diktatörlüğümün en iyi savlarını istediğin her yerde, her fırsatta tekrarlayabilir, beni yücelten naraları şehrin tüm sokaklarında özgürce atabilir, binlerce yıllık sarsılmaz sloganlarımı bir dua gibi ezberleyebilir, ezberletebilirsin. Benimle çalış. Yakalayan gözüm, tutsak eden kollarım, aşağılayan dilim ol.
Durma, yüklen bu işi. Sırtında olmak istiyorum. Omuzlarına bindiğim ilk anda gözlerini kör, kulaklarını sağır edeceğim. Avuçlarımın arasında kalacak boynun. Kulağına, adımlarını kaçar kaçar atacağını, kimlerin önünde eğileceğini fısıldayacağım. Bilinmeyen yollardan geçmeyeceğimize emin olabilirsin. Belki eğlencelik birkaç tuzak koyarım yollarına? Ağzım sulanıyor!
Çünkü benim için gösteriler yapmanı istiyorum. Akıllı binaların spot ışıkları altında sabahtan akşama kadar sorgusuz sualsiz icra ettiğim köleliğimi akşamları kanepemde seni izleyerek unutacağım. Doyduğumu unutmuş halde, önümdeki tabağın içine yumulurken, senin ıslak bir fare gibi ekranımda oradan oraya koşturmanı izlemek istiyorum. İzlenebilir oluşun içimi ferahlatıyor. Bacaklarım zevkten karıncalanıyor.
Oysa geçmiş karşıma, gündelik hayatın içinde özgürce yaratamadığını ve bu yüzden içine, dört duvarına kapandığını söylüyorsun. Bu yüzden kuş olup kimsenin seni tanımadığı yerlere uçuvermek istiyorsun. Boyun eğen suspus kalabalığın öldürücü sessizliğinin ortasında iç sesini duymakta güçlük çekiyormuşsun. Deli o. Boşver onu. Hem madem delilik istiyorsun, hep beraber delirelim diyorum. Tekdüze, kolektif bir deliliğin yakıp yıkma gücünü tarih kitaplarında hiç mi okumadın? Beraber çok güçlüyüz! Tek başına hiç edeceğim seni.
Benden korktuğunu biliyorum. Ama bana, Korkmak normal, diyorsun. Halbuki ben sana seslendiğim her fırsatta korkudan arındırılmış bir gelecek vaadediyorum. İnsan kardeşlerinden korkmadan uyuyabileceğin binaları yapabilmek uğruna ormanlar yakıyorum, rahat rahat sevişebilmen için belgeler düzenliyorum, ulusal güvenliğimiz için ordular kuruyorum, tüm paramı silahlara ve tanklara yatırıyorum.
Sensin düzenbaz!
Seni kaçtığın her delikte yakalayacağım. Sözcüklerimle, acımasız suskunluğumla, ön yargılarımla, körü körüne inancımla ve hiçbir şeye inançsızlığımla omuzlarına bineceğim.
Cesar Pavese’e, Sylvia Plath’e, Sadık Hidayet’e, Yavuz Çetin’e yaptığım gibi kalabalığın içinde yapayalnız bırakacağım seni. Bir türlü bırakmayacağım yakanı. Hasta olduğun için değil, hayatta olduğun için öleceksin. Sen uçmak istedikçe ben seni paçalarından aşağıya çekeceğim. Düşüncelerini bile zincirleyeceğim senin, içini paramparça edene, kan kusturana kadar gözlerinin önünde diktatörü, görev adamını, küçük adamı oynayacağım.
Metroda, markette, okulda, evinin sokağındayım. Ceylan derisi koltuğum, omuzlarımda yıldızlarım, yoksulluğum, yüksek bir dini inancım, pis ırklara bulaşmamış saf bir kanım, sayısal çoğunluğum var. Ezmekten, bozmaktan, saldırmaktan aldığım hazla şekilden şekile girebilirim. Gün gelir herkesin içinde dolanabilirim. Gündelik hayatın incecik örtülerinin bile altına sızabilen sadist bir katilim ben. En çok da aynada görmeni istiyorum beni.
Velhasıl, seninle her gün, her dakika burun buruna geleceğiz. Gözlerimde yeni bilenmiş bıçak gibi parlayan sahte ışığı her seferinde görecek, bunun ne anlama geldiğini hiç unutmadan bileceksin. Belki de gene de duramayacak ve tüm gücünle uzanarak yaşama sarılacaksın.
Öyleyse sen bilirsin.
Ben ensendeyim.
* Lucius Seneca
** Nazım Hikmet
Bu yazı, ilk kez 2017 yılında Psikeart Dergi'nin "Sadizm" temalı sayısında yayımlanmıştır.
Comments