top of page
Yazarın fotoğrafıVuslat Çamkerten

"Hayata her gün şaşkınlıkla bakmayı sürdürüyorum." / Oggito Söyleşi



Mutlu bir yaşam sürmeyi isteyen herkesin kendi yöntemleri vardır elbet, ben de kendiminkileri uyguluyorum.


Anıl Yıldız: Yazar kimliğinizin yanında illüstratör olarak da tanınıyorsunuz. Görsel sanatlarla uğraşmanın yazma sürecinize etkisinden bahsedebilir misiniz?


Vuslat Çamkerten: Yazmak ve çizmek, bu ikisinin üstüne hiç bırakmadan eğilmek beni çift başlı bir hayvana dönüştürdü sanki, daha çok gözüm var gibi hissediyorum, dünya beni daha çok beslemek zorunda kalıyor, dünyanın tadına daha çok bakıyorum. Günün sonunda iki alanda birden derinleşmek görme biçimlerinizi de etkiliyor, açılarınız, derinlikleriniz büyüyor.

Yazar ve çizer dünyamda, insanın canlılığını öldüren durgun sistemlere “hayır” demeyi ve sıkıştığı yerden hareket etmeyi seçen karakterler yaratıyorum. Dolayısıyla her iki alanda da atmosfer ve sahne yaratmak, bir serüven gerekiyor. Titreşen bir duygu arıyorum. Orada bir yerde bitmemiş bir dinamizm kalmalı. Yeniden okumada ya da karşısına bir kez daha geçtiğinizde o resimde, o metinde bir şey yeniden canlanmalı, ayağa kalkıp kendini size yeniden, belki bu kez başka türlü göstermeli. Yaratma süreçlerimde hep hayaletlerden bahsetmemin, onlarla yola çıkmamın sebebi budur.

Son dönem öykülerimde yarattığım kadın karakterlerin yola çıkış, kaçış serüvenlerinin yine son dönemde galerilerde sergilenen resimlerime parlak renklerle, belirgin bir tavrı gösteren duruşlar ve serüven çağrıştıran nesnelerle girdiğini söyleyebilirim.




AY: Öykü ve roman yazan birisi olarak “yazma eylemi” sizin için ne anlam ifade ediyor? Felsefi olarak sizin dünyayı anlamlandırma ve kavramanızda yazmanın önemi nedir? Okumak, araştırmak ve yazmak dünya ağrısını ne oranda dindirebilir?


VÇ: Bu soruya, “Ejderhalar, hobbitler ve küçük yeşil adamlar - bütün bunların yararı ne?” sorusuna Ursula Le Guin’in verdiği yanıtla ben de yanıt vereyim: “Bunun yararı sana zevk ve haz vermesidir.”

Mutlu bir yaşam sürmeyi isteyen herkesin kendi yöntemleri vardır elbet, ben de kendiminkileri uyguluyorum.

Araştırma pratikleri edinmiş kişi bilgiye ulaşabilendir, okur başka dünyalarda özgürce gezinen biridir, yazar ise bu başka dünyaları yaratabilendir. Tüm bu yaratıcı eylemler en azından zihinde sınırsız özgürlük ve zenginlik demek. Ben bunları yapabildiğim zamanlarda ruhumu doygun, kendimi yükseklerde hissediyorum. Herkesle paylaştığım, kendisine gerçek denen bu dünya, yazmanın kurdurduğu hayallere yetişemez.




AY: Görenler Olmuştur isimli öykü kitabınız 2021 yılında İletişim Yayınları tarafından yayınlandı. Öykülerinizdeki üslup sade, derin ve doğrudan bir anlatımı içeriyor. Bu durum da öykülerin etkileyiciliğini arttıran bir unsur. Görenler Olmuştur sizin yazarlık serüveninizde nerede duruyor?


VÇ: Görenler Olmuştur’daki öykü kişileri hayatın belirli kuralları ve beklentileri ile çarpışan insanlar. Burada bir tür şiddet açığa çıkıyor. Çekip gitme şiddeti, hayır deme şiddeti, gecenin bir yarısı bembeyaz bir evi simsiyaha boyama şiddeti, işlemediğin bir suçu üstüne alma şiddeti, bir başkasının yerine geçme şiddeti… Bu şiddetler, hareket etmeyi, bir serüven yaşamayı ve sonunda da dönüşümü gerektiriyor. Görenler Olmuştur’da bu türlü bir varoluşu seçen, başka türlü varolamayan insanların öyküleri var. Anlatmak istediğim insanları özgürce anlattığım bir kitap Görenler Olmuştur. Üstünden geçerken büyüdüğüm bir köprü. İçerideki on bir öykünün beni taşıdığı dünyalar, bana başka dünyalar vermeye devam ediyor şimdi.


AY: Görenler Olmuştur isimli öykü kitabınızda “Peruk” isimli öykünüzde etkileyici bir betimleme var: “Boşluklar yeri geldiğinde içine atlayacağımız birer uçurumdur bizim için ve yer değiştirmek üzere onlar gibisi yoktur, en ufak bir uçurum fikri bile beni kışkırtır.” Bir yazar olarak kendi uçurumunuzla yüzleşme ve böylece yaratma sürecinize dair neler söylersiniz?


VÇ: Borges’le hemfikirim, onun yaptığı gibi hayata her gün şaşkınlıkla bakmayı sürdürüyorum. Baktıklarımdan etkilenmeyi, gördüklerimle kışkırtılmayı arıyorum. Bir resim, bir heykel, bir şiir, bir ağaç bana büyük bir karşılaşma verebiliyor. Zihnimi alabildiğine özgür, sınırsız tutmayı severim. Sıkıştığım yerde, ben kendim bir uçuruma dönüşüyorum aslında. Çocukluğumdan bu yana hissettiğim özgürlük ihtiyacı ve kendim olma arzusu, varolma biçimim haline gelmiş durumda, istemediğim yerde kalamam, ilişkilerimde açıklık ve gerçeklik ilkesinden şaşmam, bu durum elbette ki karakterlerime de yansıyor. Taşmayı, taşkınlıkları seviyorlar. İyi bir şiir, sıkı bir öykü çıkarmak için birbirlerini öldürmeye karar bile verebiliyorlar.


AY: Çocuklar ve yetişkinler için felsefe ve yaratıcı yazarlık atölyeleri, okuma kulüpleri yürütüyorsunuz. Bu atölyelerin sizin yazarlık sürecinize, sanatınıza katkıları nelerdir? Odtü Felsefe Bölümü mezunu olarak edebiyat – felsefe ilişkisini bu atölyelerde nasıl kuruyorsunuz?


VÇ: Çocuklarla ve yetişkinlerle çıktığım bu yolculukların tümü beni de her gün yaratıcı dünyamın bahçelerinde gezdiriyor. Birine, bir kavrama ya da meseleye daha özgür, yansız, korkmadan bakabildiğinizde orada can alıcı bir hikaye buluyorsunuz. “Diğerleri” de gözünüze görünüyor. Bir fikrin, ete kemiğe bürünüp karşıdan karşıya kendi başına geçebilecek gerçek bir insana dönüşmesi, amacını, meselesini, hikayesini avucunuzun içine bırakması için ona doğru sorular sormanız gerekir. Birbirinin içinden hızla geçen sorulardır bunlar aslında, size bir akış verir. Felsefe, yaratım süreçlerimde bana kaleyi açan anahtardır.


AY: Sizin için bir entelektüelin toplumsal, siyasal sorumluluğu var mıdır? Varsa nedir? Günümüz atmosferinde yazar, gerçekliğin basıncına ne oranda karşı koyabilir?


VÇ: Entelektüel dediğimiz kişi görüşünü, açısını, vizyonunu zenginleştirmekte süreklilik sağlayan kişidir. Böyle birinin bireyin, toplumun yaşantısını görmeden, bunların üstüne akıl yürütmeden durabileceğini sanmıyorum. Tabii “sorumluluk" sözcüğü eylemi gerekli kılıyor. Yazarın eylemi de yazdıklarında kendini ortaya koyar. Nitelikli bir okur, Cortazar’ın en fantastik öykülerinde bile siyasi bir derinlik bulacaktır. Borges, her gün bir çocuk gibi şaşırmaktan bahsettiğinde sisteme karşı bir şey söyler. Sistem bizim şaşırmamızı istemez, şaşırmak için zaman gerekir, durmak gerekir, başka türlü bakmak gerekir. Ya da Ursula Le Guin’in, Margaret Atwood’un inşa ettiği yeni, başka dünyalara bakın, orada şimdiki sistemden başka sistemler görürüz. Mevcuttan başkasının da var olabildiğini söylemek, göstermek başlıbaşına politik bir eylemdir, gerici bir sistemde önce şairlerin, yazarların ve sanatçıların yasaklanmasının sebebi budur.

Yazar gerçeği bükebilen, dönüştürebilen biri. O, elindeki sihirli desteyi masaya bıraktığında bize sunulan gerçekliklerden bambaşka gerçeklerin de var olabileceğini görürüz.



AY: Türkiye’deki okur – yazarlığı, yayın dünyasının günümüzdeki durumunu, edebi üretimleri nasıl değerlendiriyorsunuz? Görenler Olmuştur isimli kitabınızı hangi çalışmalar takip edecek, önümüzdeki süreçte gerçekleştireceğiniz projelerden bahsedebilir misiniz?


VÇ: Her şey birbirine değiyor, dönüşüyor. Edebiyat da sistemle, insanla, sokakla, yaşantılarımızla birlikte değişiyor. Oralarda bir yerde derin, karanlık bir okuru hayal ederek yazmaya devam ediyorum. En azından yazarken gerisiyle hiç ilgilenmiyorum. Yarattıklarımı ortaya koyduğumdaysa masama geçip yenilerini yaratmaktan başka bir varoluşum olmadığını biliyorum. Bu anlayışla yazan pek çok yazar var. Bana göre nitelikli edebiyatı bu anlayışın dolaylarında aramak gerekir.

Bu sıralar yine öyküler yazıyorum. Karakterlerim kendi üstlerinden atlamaya, yola çıkmaya, çıkış yolları aramaya devam ediyorlar. Bu kişileri, resimlerimde yaptığım gibi, bilinçli olarak kadın karakterlere çeviriyorum, suyun yönü, şiddeti hemen değişiyor, hikayede bambaşka sıçramalarla karşılaşıyorum. Bunları okurlarla da paylaşmak için heyecanlıyım.


*

Anıl Yıldız ile gerçekleştirdiğimiz bu söyleşi 27 Ağustos 2023 tarihinde Oggito'da yayımlanmıştır.

65 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

Comments


bottom of page